17 Şubat 2011 Perşembe

The Best Wingman Ever


"Yaşlanıyor muyuz ne?"

Bir Devrin Sonu

98 Dünya Kupası... Henüz 11 yaşında olan ben, tutmam gereken takımı sonunda keşfetmenin sevinciyle yerimden fırlıyorum "GOOOOL" diye bağırarak. Ronaldo, Hollanda filelerine yolluyor topu. O anda diyorum işte kendi kendime "Buldun adamını" diye. O zamanlar herkesin bir idolü var tabi. Kimisi Laudrup'çu, kimisi Zidane'cı, kimisi Batistuta'cı, kimisi de Rivaldo'cu... Ben Ronaldo'cu oluyorum o gün. Halbuki o, 4 yıl önce gösterir kendisini Amerika'daki Dünya Kupası'nda. Hiç süre bulamamıştır ama kupa sevincini tekrar izlerken fark ederiz, 20 numaralı tıfıl, dişlek çocuğun sırtında Ronaldo yazıyordur ve henüz 18 yaşındadır. Kendini çoktan piyasaya çıkarıp Cruzerio'da 14 maçta 12 gol kaydetmiştir ancak tecrübesiz olduğu için Dünya Kupası'nda forma giyemez maalesef. Her şey o yıl PSV'ye transfer olmasıyla başlar ve devam eder ki herkes bundan sonrasını gayet iyi biliyor zaten.
Yıllar boyunca basının bir numaralı malzemesi olmuştur Ronaldo. Nasıl olmasın? Sponsoru olan Nike'ın reklam yüzü olur uzun süre boyunca. Micheal Jordan basketbolda ne kadar ürün sattırıyorsa, Ronaldo da futbolda o kadar satış anlamına gelir Nike için. Şöhret basamaklarını, sahalarda durdurulamayan fuleli koşusuyla tırmanır. Futbolun ilk süper yıldızı derler onun için. Fenomen lakabını takarlar daha sonra. Bu kadar övmek yeter deyip yermeye karar verdiklerinde işler değişir. Aynı koşuyla inmeye başlar o çıktığı yüksek merdivenleri. Düzensiz bir sosyal yaşamı var derler önce. Hayat arkadaşlarına takarlar kafayı, evlendi-boşandı falan... Dünyadaki sorunlarla, siyasetle hiç ilgilenmiyor derler ama unuturlar veya unutmak isterler en çok hayır amaçlı maçlar düzenleyenin Ronaldo olduğunu. En son da şişman derler, düşene bir de onlar vururlar. Ama her koşulda, her övgüde ve her yergide o sadece çıkıp top oynamak ister. O, böyle kendisi olur çünkü.
FIFA 98'i hatırlayanlar var mıdır bilmem. Dün gibi hatırlarım oynadığım ilk futbol oyununu. Hatta ilk bilgisayarımı sırf onu oynayabilmek için aldığımı da hatırlarım. O oyunda iki tane oyuncu vardı, üzerine tanımayacağınız, bir nevi "bug" olan. Biri Weah'tı diğeri de Ronaldo. Ama sadece Ronaldo'nun "Overall Rating"i 99'du. Çünkü o "En iyisiydi". Her şeyi yapabilirdiniz onla. Sürat desen var, çabukluk desen var, dripling desen var, şut desen var, teknik desen var, hava hakimiyeti desen var, frikik desen o bile var. Bunlar sadece oyunda değildi, "gerçekte" de hepsine sahipti. O yüzden en iyiydi ya zaten. Önce bordo-lacivert ardından mavi-siyah formayla attığı birbirinden şık golleri tekrar tekrar izlemek en büyük eğlenceydi. Hele ki o çalımları yok muydu... Şimdiler de bile Ronaldo gibi çalım atan futbolcuya rastlamak zor. Dizlerini kıra kıra dizerdi ipe dizer gibi müdafaayı. Diz demişken... Bu şaşalı goller ve çalımlar Kasım 99'a kadar sürebildi maalesef. Geçirdiği çapraz bağ sakatlığı bir devri kapatıyordu belki de. Bu devir yalnızca 4-5 sene sürse bile... Başka bir sakatlık belki de bu kadar etkilemezdi Ronaldo'yu. Hani İskender yoğurtsuz olmaz ya, ya da Superman'i pelerinsiz düşünemeyiz... O da çabukluğunu sağlayan, çalım atabilmesine olanak tanıyan dizleri olmazsa bir hiçti.

Yaklaşık 1 yıl sonra sahalara döndüğü maçta yeniden sakatlandı. Futbol hayatının bittiğini düşünenler oldu. 1 yıl daha uzak kaldı çim kokusundan. Bu dönem içerisinde sık sık spor salonunda gördük onu, dizlerini kuvvetlendirmeye çalışırken. Geri döndüğünde belki artık en hızlısı değildi, belki o fantastik çalımları izleyemiyorduk. Ama bitiriciliğinden hiç bir şey kaybetmediğini gösteriyordu herkese. 2002 Dünya Kupası'nda yeniden doğdu ve 8 golle gol kralı olmayı başardı. Zidane'lı, Figo'lu Los Galacticos'a transferi büyük yankı uyandırdı. Ne kadar uğraştıysa da müzesinde tek eksiği olan Şampiyonlar Ligi kupasına erişemedi. Madrid basını tarafından her gün eleştirilmeye dayanamıyordu bu sırada. Performansında gözle görülür bir düşüş meydana geliyordu. 2006 Dünya Kupası'nda Brezilya'nın gol umuduydu ve Gana'ya attığı golle Gerd Müller'in "Dünya Kupaları Tarihinde En Çok Gol Atan Futbolcu" unvanını ele geçiriyordu. Ancak işler iyi gitmedi ve favori Brezilya, Fransa'ya çeyrek finalde elendi. Yaşadığı bir kaç sakatlığın da etkisiyle gözden tamamen düştü ama yine de ismi olan bir kulübe, Milan'a transfer oldu. Yeniden doğabilecek mi derken yan bağları 3. defa kopuyordu. Yine aynı sahne, Ronaldo yine sedyede ve ağlayarak sahayı terk ediyor... 2009'da ülkesine döndüğünde Corinthians taraftarları sevinçten çılgına dönüyordu ama Ronaldo yanında kilolarını da getirmişti. 109 kiloya kadar çıkmıştı ve sakat olan dizleri yüzünden ayakta durabilmesi bile bir mucizeydi. O da bunun bilincindeydi ve bu haftanın başında artık emekliye ayrıldığını açıkladı.

Bir devir bu sefer gerçekten de sonlandı. Ardında muhteşem goller, kırılan rekorlar, bireysel ödüller, şampiyonluklar, kupalar bıraktı. "Fenomen" lakabını niçin hak ettiğini herkese gösterdi. Belki de Ronaldinho (küçük Ronaldo anlamına geliyor) örneğinde olduğu gibi isim babalığı yapmaya devam edecektir. Belki sosyal sorumluluk projelerinde izleyeceğiz onu artık. Ama en azından ağlarken ve dizini tutarken görmeyeceğiz onu, en iyisi de bu oldu belki de... Son sözü ise kendisine Ronaldo'yu örnek almış ve onunla büyümüş olan bir Fransız'a, Benzema'ya bırakalım: "Bana göre gelmiş geçmiş en iyi futbolcu. Futbol oynamayı bırakacak olsa bile ben onun DVD görüntülerini izlemeyi bırakmayacağım. Onun gibi bir kariyere sahip olmak beni hayallerimi süslüyor."