27 Aralık 2010 Pazartesi

Artık Çocuk Dövüyoruz

(Yan okuma: Holiganizm iyi mi kötü mü?)

Öncelikle şuna bir açıklama getirmek lazım sanırım. Bu tip olaylar yaşandıktan sonra televizyonlarda, gazetelerde, internet sitelerinde, forumlarda, bloglarda gördüklerimiz ve okuduklarımız hep aynı cümleleri içeriyor: "Bu adamlara taraftar denemez, bunlar canavar" gibi... Maalesef ki bunlar taraftar. Evet, "Maalesef"!!! Taraftar olmak nedir? Bir takıma gönül vermek, onu desteklemek, onunla yatıp onunla kalkmak mı? Bu adamların gerçek taraftarlardan tek fazlası şiddet yanlısı ve nefret sahibi olmaları. Bu özellikleri de onları taraftarlıktan çıkartmıyor ne yazık ki. Nefret sahibi olmayan, futbolu sevdiğimiz için izleyen, takımlarımızı seven, rakiplerimize de saygı duyan bizler ise gerçek taraftar niteliğindeyiz artık. İlla ki ayrımcılık yapılacaksa, kimseye (ne kadar hak etseler dahi) hakaret etmeden, insanlıklarını ellerinden almadan ve kişilik haklarına saygı duyarak yapılmalı bu ayrımcılık. Kimseyi "şerefsizler", "canavarlar" ve özellikle de anlamını, felsefesini bilmeden "holiganlar" diye aşağılamamak gerekiyor.
Üstte paylaştığım yazıyı yazalı çok olmadı, bir buçuk ay falan. Peki bu bir buçuk ay içerisinde nelerle karşılaştık? Florya tesislerini basan, takımından memnun olmayan Galatasaraylı taraftarlar, hemen her maç kendi arasında kavga eden Fenerbahçe taraftarları, Beşiktaş - Bursaspor maçı öncesi iki takım taraftarlarının meydan muharebesi ve dünkü olay; U17 liginde Galatasaray ve Fenerbahçe'yi karşı karşıya getiren maçta yaşananlar. Bir buçuk ay için yeterli malzeme mi bunlar biz gerçek taraftarlar için? Futboldan, taraftarlıktan tiksinmemizi sağlayacak nefret suçları değil mi bunlar?
Bir kaç forum gezdim bu olayın ardından, acaba sevgili Fenerbahçeli ve Galatasaraylı taraftarlarımız neler demişler diye. Hiçbir yazılan şaşırtmadı beni öncelikle bunu söylemek isterim. Fenerbahçeliler elbetteki kızgınlar. Çocuklarımıza saldırılmış diyorlar. Ufacık çocuklardan ne istiyorsunuz diyorlar. Asmışlar, kesmişler, tehditler savurmuşlar. Galatasaraylılar da kınamışlar. O olayları çıkaranları kendilerince asmışlar, "Canavar bunlar", "Bunlar Galatasaray taraftarı olamaz" diyerek. Ancak her zamanki gibi kabahati yüzde yüz üstlenmek yok suçlunun kitabında. Her zaman bir tahrik unsuru atıyor ülkemizin sevgili taraftarları. Her zaman için kendilerince son derece geçerli bir "ama"ları var. "Ama önce Fenerbahçeli kaleci başlattı", "Ama Fenerbahçe'nin altyapı sorumlusu da olayları alevlendirdi" gibilerinden. Aynen paylaşıyorum iki tarafın yorumlarını da:
"Şerefsizler !"
"Yazık ! Hangi akıl sahibi insan bu kadar saçma bir düşünceyle bir çocuğa böyle bir davranışta bulunabilir. Sürünsün hepsi..."
"Böyle birşey olamaz yahu olamaz bu yapılan şerefsizliğin dik alasıdır. Köpekler".
"Maçın ilk yarısı 1-1 bittikten sonra Galatasaray tribünü takıma moral vermek için tribüne çağırmış. Takım gelirken Fenerbahçe'nin kalecisi Galatasaray'ın kaptanına omuz atmış. Daha sonra oyuncuların arasında sürtüşmeler kavgaya dönüşmüş. Ardından da Fenerbahçe takımının sorumlusu Galatasaray oyuncularına saldırmış, tribündeki taraftarlar da sahaya inmiş."
"Bunları yapanların üzerine kızgın demiri bastıracan aslında ancak akıllanırlar."
"İdam da edelim isterseniz.
Yapılanlar kötüdür, tasvip edilemez, cezası neyse uygulanmalıdır, o kadar."
"Öncelikle şunu belirteyim yapılanları kesinlikle tasvip etmiyorum. Seyircilerin sahaya inip futbolcu dövmesi kadar çirkin birşey olamaz, kesinlikle büyük cezalar gelmeli.
Ancak, Floryadaki maçta, ortamın gerginliğinin maksimum olduğunu bile bile kalkıp da Galatasaray kaptanına omuz atmak da neyin nesi? Tamam, dayak yiyip burnunun kırılması çok rezilce bir hareket, ama bu oyuncunun yaptığı da gayet rezilce. Altyapılarda futbolculara nasıl ahlaklı olunacağı filan da öğretiliyor bildiğim kadarıyla, bu oyuncu neden işin bu ahlaki boyutundan nasibini almamış?
Ayrıca, ortamı sakinleştirmek için uğraşması gereken bir insan, bir altyapı sorumlusu, nasıl olur da kavgaya karışır? Hakaretler yağdırdığımız tribün serserilerinden ne farkı var bu altyapı sorumlusunun?"
"Altyapı sorumlusu bizim oyunculara saldırıyor, bunu hiç dile getirmemişsiniz?"
"Suçlu tabii ki Galatasaray adına o tribünde bulunan, ama bir daha asla bulunmalarını istemediğimiz çıldırmış insanlardır. Ancak, Fenerbahçe kalecisinin yaptığı ahlaksızlık da kınanmalı, soruşturulmalı."
"Tamam, sahaya girmek gerekmiyor, oyuncuları dövmek gerekmiyor ama aynı zamanda bu olayların başlangıç sebebi olan kalecinin, taraftarına giden Galatasaray takımının kaptanına omuz atmasını veya altyapı sorumlusunun futbolcularımıza saldırmasını dile getirmiyorsunuz.
Böyle birşey olamaz yani. Hem kendi futbolcunuz durduk yere taraftarına giden oyuncuya omuz atıyor, altyapı sorumlusu oyuncularımıza saldırıyor, sonra bu olaylar yaşanınca da bütün suçu Galatasaray kulübüne mal ediyorsunuz. Buna hem suçlu hem güçlü olmak denir. Çuvaldızı biraz da kendinize batırın."
"Yapılanların savunulacak hiçbir tarafı yok,bu futbol magandaları bir an önce yakalanıp bütün çok uzun bir şekilde bütün spor müsabakalarına girememe cezalarını almalılar."
"Bir kere maç 1-1 gidiyormuş, hiçbir taraftarda tutup 17 yaş altı maçında bu kadar hırslanıp sahaya girip futbolcu dövmez; illaki birşey olmuştur omuz olayı yada başka birşey bir kere bu yönden bakalım olaya tutup bütün suçu Galasataray taraftarına atmayın.
Yapılanlar çok çirkin şeyler kabul ediyorum, inşallah cezalarınıda çekerler hemde en ağır biçimde ama dediğim gibi tüm suç bizde değil.Orda birşey olmuş belli..."
"maç 1-1 gidiyor 17 yaş altı maçı maçta durup dururken taraftar sahaya mı inecek?Bana hiç mantıklı gelmiyor.Eğer siz bizim hiç suçumuz yok diyorsanız haksızsınız bence."
"Aldıkları nefes haram şerefsizlerin! İnsan müsvetteleri..."
Bunların yanı sıra bu olayın rövanşının da olacağını dile getiren taraftarlar mevcut. Önümüzdeki çarşamba, Fenerbahçe Ülker ile Galatasaray Cafe Crown basketbol maçında kanın gövdeyi götüreceğini belirtmiş bazı taraftarlar. Bazıları da yanına gülme efekti falan koyarak paylaşmış bunları bu durumdan eğlence çıkarırmışcasına. Hatta Galatasaraylıları savaşa davet eden cümleler de geçiyor "hazırlıklı" gelin!" gibilerinden:

"Desene Çarşamba Günü Geleneksel Meydan Muhaberesi Var=)"

"Meydan değil salon muharebesi:D:D"

"çarşamba gene olay var"

"Desenize Çarşamba MACERA KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİYOR.. "

Bunlar da çıkan olayların görüntüleri:




Özellikle Beşiktaş ile Bursaspor taraftarları arasındaki çıkan olayların ardından pek çok bilirkişi(!) televizyonlarda ahkam kesti sabahlara kadar. "Sporda şiddet yasası çıkarılmalı", "polisler görevlerini savsaklıyorlar", "başkanlar yeterince müdahaleci değiller" gibi cümleler sarf edildi. Bazıları gündeme oturma çabasında o ayrı ama bazılarının da haklı oldukları noktalar var. Ancak benim görüşüm şu ki bu önlemleri biraz daha kökünden ele almak gerekiyor. Yazılaı kanına dokunmuş diye bir Ermeni gazeteciyi vuran, Madımak Otelini ateşe veren, Çingenelerin yaşam alanlarına kasteden, 6-7 Eylül olaylarını çıkaran, rahip ve misyoner öldüren, Kürtçe şarkıya çatal fırlatan, eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk olduğuna inanan ve bunla ilgili basına açıklama yapan, siyasi görüşüne ters olduğu için öğrencileri döven, protesto hakkını kullanıp yumurta atan öğrenci hakkında yasal işlem başlatan, İşçi Bayramı'nı kutlayan vatandaşlara ateş açan, ABD'yi protesto eden gençleri bölücü diye dövmekten beter eden, her Kürt'ü terörist sanan zihniyet ile tribünde kavga eden ya da birbirine meşale fırlatan taraftarlar arasında düşünce yapısı olarak hiçbir fark göremiyorum. Ülkede böylesine vahim olaylar yaşanırken sporda şiddet yasası ile taraftarlar arasındaki kavgaların önüne geçilebileceğini tahayyül edemiyorum. Bu durumun çözümü sporda şiddet yasasından çok, nefret suçlarına karşı yasalar çıkarmak. Kendimize demokratik diyoruz ya hani, anayasamızda tüm vatandaşların yasalar önünde eşit olduğunu vurgulayan ve ayrımcılığı yasaklayan maddeler olsa dahi bunlar teoriden öteye gidemiyor ve nefret suçları ile ilgili tek bir madde bile yer almıyor maalesef. O yüzden özel olarak eğitilmiş spor polisleriyle ya da sert yaptırımlar içeren sporda şiddeti önleyecek yeni yasalar ve düzenlemelerle bunların önüne geçebilecek olsak dahi insanların birbirlerine karşı duydukları kin ve nefreti dizginleyemezsek ve hatta cezalandıramazsak, bugün bu çocukları döven adamlar ve tribünlerde birbirlerini yiyen insanların, sokaklarda bu kavgalarına başka başlıklar ve amaçlar altında devam edeceklerinden şüphem yok. Çünkü onları engelleyecek yasalarımız yok!

20 Aralık 2010 Pazartesi

Nerde O Eski Günler


Eskiler daha mı güzeldi ne? İster istemez karşılaştırıyorum 50 - 60 yıl öncesinin taraftarlarını ya da insanların futbola bakışlarını, şimdikilerle. Hatırlayalım istedim o zamanları sadece. Mesela bir arada yaşayabilmek için yırtıyoruz ya kendimizi dar görüşlülere karşı, o zamanlar taraftarlar bir arada otururlardı her maç. Türk'ü, Rum'u, Kürt'ü, siyahı, beyazı, laciverti, kırmızısı, müslümanı, gayrimüslimi farketmeden. Rakip takım tribünü falan da yoktu öyle. Mesela Başkanlar da sürekli ortalarda olmazlardı. Onlar "Başkan"lardı, kulubü yönetenler... Biraz tepede olup sorun çözerlerdi, yaratmazlardı. Futbolcular kendilerini yere atmazlardı. Atanlar olursa da yerdeki o çamuru tatmak için atardı, insanları aldatmak için değil. Stadyumlar vardı Arenalar değil. Daha küçüktü hepsi, herkes kaynaşabilirdi rahatça. "Merchandise" nedir bilinmezdi. Tek merchandise gidilen maçın biletiydi, koçanlısından. Maça gitmek için şık giyinilirdi, her zaman gidilemezdi ne de olsa. Formalarda reklam olmazdı hiç. Futbol endüstriyelleşmemişti bile. Ne güzeldi "endüstrisiz" futbol. Aslında her şeyden önemlisi rakibe, taraftara, hakeme saygı vardı şimdi hiç bir yerde göremediğimiz cinsten hem de. Ha bir de özellikle küfür yoktu tribünlerde. Hatırlasanıza "Ya ya ya şa şa şa Fenerbahçe çok yaşa"lar söylenirdi ya da "Re re re ra ra ra Galatasaray Galatasaray Cim Bom Bom" diye bağırılırdı. Futbol maçları hafta sonları ailece gidilen, piknik, sinema ,tiyatro aktivitelerine alternatif oluşturan bir etkinlik konumundayken, şimdilerde tribünde hele ki kale arkası tribünlerinde kadın izleyici gördüğümüzde "oha kadın gelmiş lan maça" diyoruz maalesef. Her haliyle tercih ederim o günleri şimdiye kıyasla.
Bu yakınmaların ardından çok farklı bir yere bağlamak istedim konuyu. 1 haftadır rahatsızlığından ötürü zor günler geçiren gerçek efsanemizi (sadece Fenerbahçelilerin değil, tüm insanların), Lefter'i unutmamamız gerek. Türkiye'de kaç tane sporcunun heykeli stadın önüne dikilir ki? Kaç tane futbolcu tanıyorsunuz bir kulübün marşına adını sokmayı başarabilmiş? Hepsinden de önemlisi kaç tane Yunan tanıyorsunuz Türkiye milli takımının kaptanlığını yapmış? Sizce böylesi bir durum bugün olabilir miydi? Devşirme bir oyuncuyu milli takımda görmekten midesi bulanan insanların yaşadığı bir ülkeden ve onun spora bakış açısından bahsediyorum. Lefter'i yüceltmemiz için yalnızca, geçmişteki sorunlarına tutsak kalmış iki ülkenin de "vatandaşı" olabilmesi bile yeter aslında. Sporun barış için olduğunun en büyük kanıtı Lefter Küçükandonyadis ve döneminin futbol felsefesi. Lefter sahaya çıkınca inlerdi tüm tribünler hep bir ağızdan o zamanlar. Ne nefret vardı o sözlerde, ne kavga dövüş, ne de sin kaf...
"İstanbul deyince aklıma stadyum gelir
Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin insanına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar
Göğsümü gere gere
Ver Lefter'e yazsın deftere...."