30 Ocak 2010 Cumartesi

Yok Artık Greg Oden!



Her şey bu iki fotoğrafla başlamıştı. ABD basını bu iki fotoğrafı skandal olarak nitelendirmiş Greg Oden'ın geçirdiği ağır diz sakatlığının nedenini buna bile bağlamışlardı. Ancak geçen hafta yayınlanan başka fotoğraflar basının daha çok hoşuna gidecek cinsten.(bu fotoğrafları post'un en altında bulabilirsiniz.) Bu yeni ortaya çıkan fotoğraflar için Oden, "Eski kız arkadaşıma göndermiştim, uzun bir deplasman turnesindeydik ve beni özlemişti" demiş. Ama gerçekten de yok artık Greg Oden! Böyle mi özlem gideriyordunuz bilemiyorum ama geçirdiği ağır diz sakatlıklarından sonra yürürken koltuk değneklerine ihtiyacı olduğunu söyleyemeyeceğim.

Slam dergisi de Greg Oden'ı draft edildiği tarihlerde kapağına taşımış ve oldukça da ilginç bir başlık atmış. Eee nerden bilebilirdi derginin yöneticileri, Oden'ın böyle fotoğraflarının ortaya çıkacağını!

Not: Bu paylaştığım fotoğraflar gerçekten bazı insanların hoşuna gitmeyebilir. Özellikle de erkeklerin! Oldukça moral bozucu olabiliyor:) Şaka bir yana fotoğraflar gerçekten de +18'dir!!! Açmadan önce 2 kere düşünün...

Black Mamba 1
Black Mamba 2

23 Ocak 2010 Cumartesi

"3 Boyutlu Gelecek" Geldi Bile!


Yıllardır 3D filmler yapılıyor izleyiciyi sinemalara çekebilmek için. Hatta yıllar önce, şu kırmızı ve yeşil el işi kağıdıyla yapılan gözlükler sayesinde Elm Sokağında Kabus'un 6. filmini TV'de izlediğimi hatırlıyorum. Sadece son sahnede Freddy'nin öldüğü sahnede işe yarıyordu ama olsun, o zamanlar tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Şimdi geldiğimiz noktaya bakalım. Birkaç ay sonra uzun zamandır konuşulan 3D destekli TV'ler salonlarımızı süslüyor olacaklar. Peki 3D yayınların denemeleri oldu mu veya olacak mı? Bu yaz Güney Afrika'da düzenlenecek Dünya Kupası'nı "ESPN 3D" 3 boyutlu olarak yayınlayacak yukaradaki resimdeki kameralar ile. Herkesin 3D destekli TV'leri olamayacağı için öncelikli olarak toplu gösterimler için dev ekranlar kurulacak dünyanın büyük şehirlerine. Londra, Berlin, Mexico City, Paris, Rio, Roma ve Sydney bu şanslı şehirler. 3D TV'ler için de Sony'nin öncülüğü söz konusu. İyi de reklam yapacaklar bu sayede. Zaten Dünya Kupası'ndan sonra 3D TV satışlarına başlayacaklarını duyurmuşlardı.
Geçenlerde çıkan habere göre de Premier League'in yayıncısı Skysport 3D yayına geçeceğini duyurdu. Skysport'un yöneticisi Darren Long bir açıklama yaparak 2010 yılı bitmeden uzun denemelerinin ürünü olan 3D yayına geçeceklerini duyurdu. Artık Rooney'nin, Lampard'ın, Gerrard'ın şutlarını üzerimize gelirmişçesine yaşıyor olacağız. Bu arada belirtmeden geçmeyelim ülkemizde DÜnya Kupası'nın resmi yaynıcısı olan TRT, yıllar önce geçeceğini duyurduğu HD yayına bile geçmedi. Dikkatinizi çekerim 3D değil, HD! Tonlarca para sayarak aldığımız HD TV'ler, ses sistemleri çok da farkını gösteremeyecek yani bu yaz TRT ekranlarında. Eloğlu aya çıkıyor biz hala çatıya çıkıp anten düzeltelim yani! Eee ne de olsa "gavur yapıyor yahu!"

Peki bu 3D çılgınlığı nasıl böyle bir patlama yaptı? Herşey Avatar'ın gişede kazandığı büyük başarıya bağlanmakta. Söylemem gerekir ki bu film sadece 3D izlenmeli. Aksi takdirde hiçbir etkisi olmayacaktır üzerinizde. Avatar, tüm TV teknolojisini değiştirdiği kadar sinemaları da dolaylı olarak renklendirecek. 2010 yılı içerisinde 11 tane film 3D gösterilecek. Bunların arasında Saw 7, Tim Burton'ın Alice'i ve korku klasiği Friday the 13th'in yeni filmi yer alacak. Umalım da Final Destination ve My Bloody Valentine fiyaskoları gibi yalnızca 3D özelliğini ön plana çıkarmak için çekilmezler. Unutmadan da söylemek lazım, kendinize bir an önce bir 3D gözlük edinin. Yakın gelecekte öyle bir dünyada yaşıyor olacağız ki izlediğimiz her görüntüyü sanki içindeymişiz gibi yaşayacağız adeta. Belki de o zaman geldiğinde dönüp yazdığım bu yazıy okuyup ne kadar komik olduğunu düşüneceğiz. Gelecek de bir gün gelecek!



Not: Bu resimleri yalnızca bahsettiğim, eski model hani şu el işi kağıtlarından yapılma gözlüklerle 3D görebilirsiniz.

22 Ocak 2010 Cuma

Çamur Güreşi


Fenerbahçe - Denizlispor: 3-1

Tam 12 gün olmuş son enrty'yi yazalı. Sınavlardı, pc sorunlarıydı derken uzak kaldığım blog'uma sonunda kavuştum. Tıpkı 3 aydır ayrı kaldığı mabedinden uzak kalan Fenerbahçe gibi. Uzak kaldığı sıralarda çıkan haberlerde çimlerin düzeltildiğini okumuştuk. Büyük çoğunluğun beklentisi "cillop" gibi bir zeminde mücadele etmekti bu akşam. Hİç de beklenilen olmadı ve 3 ay önceki saha nasılsa bugün de aynıydı. Ancak şu yağan yağmur kar karışımı yağışta Türkiye'deki tüm sahalar aynı sorunla karşılaşacaktır unutmamak lazım. Sahanın bu durumu ev sahibi avantajını iyi kullanamamıza yol açıyor. 2. yarı için bahsedilen fikstür avantajından pek de yararlanamayacağız bu zeminle. Ligin dibindeki Denizli karşısında bile 77 dakika gol bulamadı Fenerbahçe bu yüzden. Gerçi Denizli kalecisinin de büyük payı olduğu şüphesiz. Ama teknik kapasitesiyle ve futbolcularının bireysel yetenekleriyle yoluna devam eden bir takım için bu zeminin bir an önce düzeltilmesi şart.
Zeminin yanı sıra bir başka eksiklik de transfer. Gökhan Ünal ne bu takımı ne de bu taraftarı keser. Hele ki ezeli rakibiniz "sezon ortasında" Neill, Jo gibi transferler yapıp dos Santos'un da peşinden koşmaktaysa... Bir kaç yıl öncesine kadar sıklıkla Fenerbahçe'nin uyguladığı "yıldız transferi" politikasını Galatasaray devralmış durumda. Adnan Polat'ın başkanlığından beri bu değirmene oldukça fazla su gelmeye başladı. Türk Telekom'la yapılan stad anlaşmasıyla da zirve yaptı. Fenerbahçe yönetimi unutmamalı ki o eski Galatasaray yok artık karşılarında. Transfer piyasasında ucuz ve ismsiz oyunculara yönelmiyorlar artık. Zaten Rijkaard'ın adı bile yetiyor yıldız transfer için. Fenerbahçe bu durumu Zico ile değerlendirebilirdi zamanında ama o da uçup gitti. Biz zaten milletçe seviyoruz, fayda sağlayan kişileri, kurumları, düşünceleri silip atmaya...

10 Ocak 2010 Pazar

Kim Demiş "Geleceğin Yıldızları" Şut Atamaz Diye


Beko All Star 2010 oyunları bugün Kayseri'de yapıldı. All Star maçını Yerli Yıldızlar Karması 124-115 kazandı. Kaya Peker, 13/20 isabetle kaydettiği 26 sayı ve aldığı 12 ribadunla maçın MVP'si ödülüne layık görüldü. Ödülün yanında Peker 3 bin TL'nin de sahibi oldu, güle güle harcasın. Diğerr bir etkinlikte Sinan Güler Smaç Yarışmasını 1.likle bitirdi. Ama asıl bahsetmek istediğim şey Engin Atsür'ün 3lük yarışmasını 1. bitirmesi.
Engin Atsür, bilindiği üzere Geleceğin Yıldızları'ndan yetişmiş bir basketbolcu. Geleceğin Yıldızlarından olan arkadaşlarım iyi bilirler kulüpte, her yerde onun resimleri vardır. Yani O, bizim için ilah gibi bir şey. Geleceğin Yıldızlarından olan arkadaşlarımın bileceği başka bir şey ise gerek spor okullarında gerekse kulüp takımı çalışmalarında şut antremanlarının üstüne çok düşülmemesi. Minik takımlarda ve Küçük takımlarda şut antremanları oldukça sınırlıdır. Gençlerin gelişim döneminde olduğu düşünülerek öncelikli olarak oyunculara basketbolun tekniğinden çok, saha içerisindeki paylaşım ve saha dışındaki dostluk gibi mental gelişimi sağlayan antremanlar ve drill'ler uygulanıyor. Geleceğin Yıldızlarında istatistik tutmuş biri olarak söyleyebilirim ki küçük yaşlardan itibaren bu gibi antremanlar yaptırıldığı için istatistik kağıdında, faul kolonunun neredeyse tertemiz olduğunu ve asist kolonunun çiziklerle dolu olduğunu buna rağmen atılan şutların çokluğunun ancak isabetli şutların minimum seviyede olduğunu söyleyebilirim. (Bobo ve Joker de beni iyi anlayacaklardır) Kendi şutunu yaratabilen ve oldukça düzgün bileğe sahip, şut sokabilen oyuncularımızın olmadığını da söylemekte sakınca görmemekteyim.(Tunca Patır'ım alınmasın, kendisi bir istisna:))
Bugün Engin Atsür'ün 3lük yarışmasında elde ettiği 1.lik eminim ki tüm Geleceğin Yıldızlarını sevindirmiştir:) Şut atabildiğimizi gösterdik tüm Türkiye'ye!

7 Ocak 2010 Perşembe

Ne Demişler? #4


"Kabul ediyorum, ben şişmanım. Üstelik kameralar normalden 3 kilo fazla gösteriyorlar. Şu an burda 5 tane kamera var, hepsi için 3 kilo ekleyin."

Dünya Kupası için Dunga'dan görev bekleyen Ronaldo'nun 106 kilodan 90 kiloya düşmek için başladığı diyet sorulduğunda...

Dayanılmaz Zulüm


İbrahim Kutluay, Willie Solomon, Hakan Demirel Fenerbahçe'den; Mehmet Okur, Ermal Kuqo, Kaya Peker, Serkan Erdoğan Türk milli takımından... Nedir bu yetenekli isimlerin en belirgin ortak özelliği? Bogdan Tanjevic'le çalışma "şansı" bulmak elbette. Şansı mı yoksa şanssızlığı mı daha doğru kelime olur peki? Çok farklı fikirler dolanıyor etrafta. Milli takımı bıraksın ama Fenerbahçe'de devam etsin, Fenerbahçe'yi bıraksın ama Milli takımda devam etsin, ikisini de bıraksın ya da ikisine de devam etsin(!)...
Çöküşün başlangıcı geçen yıl Beko Basketbol Ligi Finalinde alınan sonuçtu. Fenerbahçe Ülker için başarısızlık, şampiyon olamamakla eş değer. Aynı şey Efes Pilsen için de geçerli elbette. Ancak Efes Pilsen'de 2007 yılında Fenerbahçe'ye karşı alınan 4-0'lık hezimet hariç hiçbir zaman kaybedilen şampiyonluklardan sonra takımın karaktersiziliği tartışılmamıştı. Fenerbahçe bu karaktersiz oyunu geçen yılki finalden beri oynuyor. Efes'e kaybedildikten sonra Kerem Gönlüm'ün doping skandalının arkasına saklanıldı, tribünlerde çıkan olaylar ön plana çıktı ama basketbol seyircisi zaten Milli takımdan alışık oldukları Tanjevic'in asıl sorumlu olduğunu elbette biliyordu. Ancak Fenerbahçe Spor Kulübünü sadece futboldan ibaret sanan yönetimin gözlerinin basketbol şubesine baktığında köreldiği açık. Dediğim gibi geçen yıl final serisinden beri süre gelen takımın kötü maçlar çıkarması artık Euroleauge'de gün yüzüne çıkmış durumda. Yapılan 9 maçta yalnızca 3 galibiyet aldı Fenerbahçe. Ülker'le birleşildiğinde Aydın Örs'ün en büyük hedefi 2010 yılında Final-Four oynamaktı. 2010 yılındayız. Ne Aydın Örs kaldı ne de Final-Four hayalleri. Hatta net bir geriye gidiş söz konusu. Artık Fenerbahçe Ülker seyircisi de maçlara gitmemeye başladı. Abdi Pekçi dolamadığı için ULEB'den bir daha turnuvaya dahil edilmeyeceği yönünde ciddi bir ikaz almış durumda Fenerbahçe kulübü. Sonuçta Euroleague de ekonomik kaygılar güden bir organizasyon ve zarar etmeyi kimse istemez. Özelikle, Barcelona'dan İstanbul'da alınan 34 sayılık ve bu gece Siena'ya karşı alınan 43 sayılık farklar iyi takımlara karşı alınan mağlubiyetleri değil, oyun içindeki isteksizliği, umursamazlığı, takım içerisinde yardımlaşma olmadığını ortaya çıkarıyor. Bahane olarak sakatlıklar, eksikler gösteriliyor. Solomon'dan sonra(ki gitmesi tamamen Tanjevic'le olan anlaşmazlğından kaynaklanmaktadır. Gitmeden 1 ay öncesine kadar Türk vatandaşı olmayı düşünüp Milli Takımda oynamak istediğini açıklayan adam bir anda apar topar idmandan kaçarcasına ABD'ye uçmuştu) yerine alınan Ukic'in takıma katkı sağlayacağından şüphem yok, tabii o da bir Giricek faciası olmazsa. Artık hala kadro eksikliğinden dem vurmayız umarım. İzleyip göreceğiz takımda olacak değişiklikleri.

Geçen yıl herkes umutlanmıştı belki de Milli Takım, Polonya'da üst üste galibeyetler alınca... Hele ki biri de İspanya'ya karşı olunca. Sular durulmuştu Tanjevic'le ilgili. Ne de olsa o galibiyetleri O almıştı. "Rakipleri çok iyi analiz etti" dendi, "Rotasyonu çok yerinde ve zamanında kullanıyor" dendi. Mağlubiyetler de galibiyetler gibi peş peşe gelince bütün yazılanlar unutuldu. Asıl eleştirmemiz gereken konu belki de bu. Futbolda nasıl "skorboard yorumculuğu" denen bir olgu varsa, basketbolda sıçarmış görünüyor. Tanjevic'in her iki takımın da başında sahaya çıkmasının nedeni aldığı dönemsel galibyetler ve bu galibiyetleri şişiren basın. Garip olan şudur ki Tanjevic, Aydın Örs'ün elinden 2 takım aldı. İlki 2005 yılında Milli takım, 2.si ise 2006 yılında Fenerbahçe. Her iki takımın da gün be gün eridiğini gözlemleyebiliyoruz. Her takımın kötü dönemi olacaktır, her takım maç kaybedecektir üst üste, ancak o takımda oyuncular arasında iletişim, yardımlaşma, istek ve inanç azalmışsa o takım iyi yolda değilidr. Üstüne üstlük takım içerisinde oyuncular koça karşı bazı tutum ve davranışlar benimsemişlerse orda bir kangren mevcut demektir ve o kangren bütün bedene yayılmadan kangrenli yeri vücuttan ayrımak gerekir.(thanks to Fatih Terim:))
Eee ne demiş atalarımız: "Kılavuzu karga olanın burnu Bogdan Tanjevic!"

5 Ocak 2010 Salı

Efsane Forma 09


Geçen yıl okulun kapısına bir Galatasaray Store minibüsü çekmişlerdi, yanılmıyorsam Bordeaux maçı sonrasıydı. Bir dolu ürünün arasından gözüme arkasında sadece 10 yazan parçalı, Metin Oktay zamanından kalma forma gözüme çarpmıştı. Galatasaraylı olsam "mutlaka sahip olmalıyım buna" diyerek oracıkta alabilirdim. E kendime alamıyorsam Galatasaraylı, canımdan çok sevdiğim Bobo'ma (çok gey oldu ama idare et :)) alıp hediye edebilirdim. O sırada çok kısakndığımı itiraf etmeliyim. Keşke Fenerium da böyle bir forma piyasaya sürse diye iç geçirmiştim. Hatta Galatasaray Store ürünlerinin Fenerium ürünlerine oranla çok daha "giyilebiliritesi" olan ürünler olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.

Geçtiğimiz Ekim'de Fenerbahçe TV'de Lefter'le Alex'i bir araya getirmişler, Lefter'in zamanında giydiği formayı Alex'e, Alex'in giydiğini de Lefter'e giydirmişlerdi. Lefter'in formasını gördüğümde "sonunda Aziz Başkan dualarımı duydu" dedim. Ama Fenerium'larda satılmadığını öğrenince büyük hayal kırklığına uğramıştım. Daha sonra ne oldu bir fikrim yok. Belki gerçekten Aziz Başkan sesimi duydu, belki çok fazla talep alındı Efsane Forma yapılması yönünde ki 2. şık daha olası gözüküyor. Yeni yılda tüm Fenerium'larda satışa çıkmış bulunmaktadır efsane formamız. Sonunda bizim de "giyilebiliritesi" olan ürünümüz oldu! Fiyatı 70 lira.

3 Ocak 2010 Pazar

10 Numara Kaptan!


Bu aralar televizyonda sıkça rastladığımız reklamın sloganı: 10 Numara Kaptan Tarifesi. Amacım sanal reklam yapıp Galatasaray'ın Aslancell'ini duyurmak değil tabiki de. Bahsetmek istediğim konu bu akşam Galatasaray antrenmanında yaşananlar. 2010'u güzel açmış Arda Turan, 10 numara kaptan: Antrenman esnasında antrenmanı izlemeye gelen seyircilerden birinin cep telefonu çalmış. Sorun elbetteki telefonun çalması değil. Ne de olsa orası kütüphane, sinema veya tiyatro salonu değil, ayıplamak olmaz! Sorun, çalan telefonun melodisinde. Fenerbahçe marşı çalmış antrenman esnasında. Sorum(n)lu kaptan Arda Turan da "doğal olarak" tepki göstermiş. "Burası Metin Oktay Tesisleri. Galatasaray Kulübündesiniz! Fenerbahçe marşı niye çalıyor!? Kapayın telefonunuzu!" diye taraftarla küçük bir tartışmaya girmiş.
Aslında düşününce güzel bir şaka olabileceği akla yatıyor. Aynı şeyi Samandıra'da "Re Re Re Ra Ra Ra Gassaray Gassaray Cim Bom Bom" melodisiyle de yapabiliriz. Ama bizim kaptanımız bu duruma kahkaha atarak da cevap verebilir. Aradaki fark, hayattan keyif almayı bilmek gerek.
Özet olarak söylememiz gereken şey ise bir kaptanın bu denli sorumluluk sahibi olması gerektiğidir. Çünkü 10 numara kaptan olmak demek; hakemlerle olabildiğince çok tartışmak, ezeli rakiplerinizden nefret etmek, rakiplerin üzerine "adam ol" diye yürümek, ezeli rakiplerinizle çıkan her kavgada başrolü oynamak, bunları yaparken de maçtan sonra Kurtlar Vadisi replikleriyle "Biz onlara saha dışında 'abi' diyoruz. Benim onlarla hiçbir sorunum yok, hepsi çok sevdiğim abilerimdir ama abiliklerini bilsinler" demektir. 10 numara kaptan dediğin böyle olur işte...

2009'da Neler Oldu?

2009, hala "eski yıl" diyemeyecek kadar yakın. Spor Dünyası yine rekorlarla, başarılarla ve hayal kırklıklarıyla dolu bir yılı geride bıraktı. 2009'da aklıda kalan ilginç bir kaç kare paylaşalım istedim.


Bu kadar konsantrasyon fazla...


Konfederasyon Kupası hayli renkli geçti.


ABD liseler arası ulusal ligde baskı biraz daha fazla sanırım.


Yazın Enez'e de bekleriz.


Artest'in Lakers'a gelişi Play-off'larda belliymiş.


Ve Barça finalde.


Dakar Rallisinin Şili ayağı.


Biletinizi kontrol edebilir miyim?


Bu sabah yağmur var Wimbeldon'da...


Güney Amerika tribünleri bu yıl da yine çok ateşliydi.


Türk olmasından şüpheliyim.


Güney Afrika Dünya Kupası'na "hazır"!

kaynak: Damn Cool Pics