28 Şubat 2010 Pazar

Ne Olacak Bu Fener'in Hali? #2


1. Deniz Barış'ı sağ açıkta başlatıp her maç Cristian'a tahammül edebilen bu zihniyet,
2. Sezon ortasında takımın takviyeye ihtiyacı olduğunu futboldan anlamayanların bile bas bas bağırdığı halde "Bu kadroyla devam edeceğiz" diyen zihniyet,
3. Anlayamadığım bir şekilde belki de 50.ye aynı pozisyondan gol yediren, sürekli olarak defanstan çıkarken top kaybeden zihniyet,
4. Adele çekmesi yüzünden bu sezon boyunca 12 tane sakat veren bir takımın kondisyonerinin zihniyeti,
5. Her maça "Hep destek Tam destek" sloganıyla çıkan, takımının yanında duracağına and içmiş zihniyet,
6. Saat 3'teki maçta forveti düşüren son adama sarı kart çıkaran; bundan tam 6 saat sonra aynı pozisyona kırmızı kart veren zihniyet...

DEĞİŞİN!!!

23 Şubat 2010 Salı

Ne Olacak Bu Fener'in Hali?


Fenerbahçe - Bursaspor: 2-3
Resim son derece güzel özetliyor aslında bu sorunun cevabını. Orta sahası sadece golden sonraki tepki olarak değil maç içerisinde de gerçekten çökmüş durumda. 1. Daum döneminde ve ardından gelen Zico döneminde tavan yapmış olan Aragones ile düşüşe geçen, rakiplere karşı kondisyon avantajı artık yerlerde sürünüyor fotoğraftaki gibi. Fenerbahçe ortasahası 90 dakikayı kaldıramaz duruma gelmiş. Dikkat ettim de bir pozisyonda Ortasahanın sağında topu tutan Alex herkese haykırıyordu adeta "çıkııın çıkıııın" diye. Tek gelebilen Emre oldu. Ama ondan da son 15-20 dakikayı 3 kişilik oynamasını bekleyemezsiniz. Hele ki Christian tam bir ruh saha içinde. Gol sevincinde en önde koşmasını iyi biliyor ama. Ya da Andre Santos. Oldukça yaratıcı gol sevinçlerinde ama aynı yaratıcılığı saha içerisinde gösteremiyor hatta ters kademeye bile giremiyor. Deniz'den ise bahsetmeme bile gerek yok. Bu adam her zaman böyleydi, daima da böyle olacak. "Sınırlı" maalesef. Football Manager 2010 oynayanlar bilirler, defans oyuncularınıza görev verirken 2 tane temel karakteristik özellik vardır seçebileceğiniz. Biri "Ball Playing Defender" olan topla oynamayı becerebilen, defanstan çıkışlarda topu rahatça kullanabilen, geriden oyun kurabilen, ayağına hakim oyunculara verebileceğiniz bir görevdir. Bir de "Limited Defender" vardır ki oyunda oyuncularınıza bir hakaret olarak da nitelendirebilirsiniz de. Adı üstünde sınırlı yetenekleri olan ve "sadece" defans yapmasını bilen oyuncularınıza vereceğiniz direktiftir. Daum'un "Ball Playing Defender" olarak gördüğü Deniz tam bir "Limited Defender" işte. Hem de öyle böyle değil! Gökhan Gönül'ün de yenilen ilk golde yaptığı saçma driblingi akşam eve gittiğinde izlemiş olduğunu umuyorum.
Son zamanlarda duymadığımız ama Galatasaray'ın 4 yıl şampiyon olduğu zamanlarda sıkça duyduğumuz "Ne olacak bu Fener'in hali?" lafını yeniden duyar gibiyiz biz Fenerbahçeliler. Oynanan son 7 maçta 12 gol görmüş, Fenerbahçe kalesi. Bunun suçunu tamamen yukarda bahsettiğim isimlere yüklemek olmaz. Sadece defans oyuncularında da bulamayız hatayı veya sadece defansif orta sahalarında. Böyle Bir istatistik ile karşılaşıyorsak eğer, bu tüm takımın üstüne alması gereken bir sorumluluktur. Bu takımın içine Daum da Aykut Kocaman da Aziz Yıldırım da dahil.
Son olarak Rıdvan'ın maçtan sonra yaptığı yoruma şiddetle katıldığımı belirtmek istiyorum. Bu takım artık yeni bir yapılanma içine girmelidir ve bütün yüreksiz, koşmayı görev edinmemiş, "Limited" oyuncuları gönderip yerlerine yere sağlam basan, görevden kaçmayan, ruhu olan transferler yapılmalıdır. Artık Tuncay'ı geri mi çağırırlar ya da Emre'yi klonlayıp çoğaltırlar mı bilemiyorum...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Ne Demişler? #5


"Beni coğrafi bir bölge ile tanıtamazsınız. Ancak bir duygu ile tanıtabilirsiniz. Avrupa eşi benzeri olmayan bir düşünce."

Lillian Thuram, "Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığına Karşı Savaş" konusunuda Avrupa Konseyi'nde konuşma yaparken...

All-Star'a Yıldız Yağmuru


Kaliforniya Valisi Termina... pardon! Arnold Schwarzenegger, ailesiyle beraber All-Star maçı için Dallas'taydı.


Usher'ın verdiği mini konser oldukça etkileyiciydi.


Maç öncesi showunda en çok alkış alan isim Shakira, "She Wolf" şarkısının klibini yeniden çekti sanki.


Maç öncesinde konser veren isimlerden biri de Alicia Keys'di. Bu sefer piyanosunu ayakta çalmadı.


All-Star tribünlerinin olmazsa olmazı Puff Diddy.


Jay Z ve gözlükleri!


Jaime Foxx yakın arkadaşı eski Dallas Cowboys oyuncusu Emmitt Smith ile organizasynou takip edenler arasındaydı.


Başarılı aktris Eliza Dushku Rick Fox ve Shaquille O'Neal'la beraber. Dushku'nun parmak uçları üzerinde durmasına dikkat!


Pazar gecesi Dallas'a Rap yıldızları yağmış anlaşılan! Mary J. Blige...


Ünlü Rap yıldızları Ludacris ve Common, maç öncesinde kırmızı halıda Dominique Wilkins ve Magic Johnson ile birlikte poz verirken...


Fanatik bir New YOrk Knicks taraftarı olan çılgın yönetmen Spike Lee, All-Star karşılaşmasında takımının oyuncusu David Lee'yi yalnız bırakmamış anlaşılan...


Komedyen Chris Tucker, Houston Rockets'ın maskotu "Clutch" ile beraber...

15 Şubat 2010 Pazartesi

NBA All-Star 2010



Her şeyden önce söylemem gereken ilk şey Shaq'sız All Star'a alışmak zor olacak... Pazar günkü All Star maçında hissettiğim en büyük eksiklik Shaq'ın eğlenceli anlarının olmayışıydı. Shaq'la büyümüş olan bizlerin de alışmakta zorluk çekeceğini düşünüyorum. Maç sırasında Kaan Kural ve Murat Kosova'nın da belirttiği gibi Shaq'ın bıraktığı yerden Dwight Howard devam etmek istiyor, ligin en eğlenceli oyuncusu rolüne bürünmek istiyor ancak kimsenin Shaq olamayacağı aşikar.

Gelelim All Star haftasonu değerlendirmemize. Bilindiği gibi 3 gün boyunca büyük bir şölen havasında geçiyor All Star organizasyonu. Cuma günü, NBA'de ilk yılını geçiren oyunculardan kurulu takım yani "Rookies", ligdeki 2. yılını geçiren oyunculardan oluşturulan "Sophomores" takımıyla oynuyor. Ayrıca şöhretler maçı da Cuma günkü organizasyonlar içerisinde yer alıyor. Cumartesi günü ise Smaç yarışması, üçlük yarışması, şut yarışması, ve yetenek yarışmaları düzenleniyor. Pazar günü ise büyük final yapılıyor ve ligin üst düzey oyuncularının yer aldığı Doğu ve Batı takımlarını karşı karşıya getiren dev maç oynanıyor. Bu yıl All Star organizasyonu Dallas'da düzenlendi. İzleyenler basketbola fazlasıyla doydular. Ayrıca Devre arası showları ve Shakira, Usher, Alicia Keys konserleri de oldukça ilgi çekti.


Cuma Günü:
Celebrity Game:

Son yıllarda Hidayetin ve Mehmet'in gösterdikleri başarı onları All Star organizasyonlarında boy gösterme şansına yol açmıştı. Mehmet All Star maçında oynamış, Hidayet ise gerek şut yarışmasında gerekse diğer yarışmalarda bir kaç defa yer almıştı. Bu yıl iki oyuncumuzun da vasat performans sergilemeleri onları ancak Dallas'a ziyaret amaçlı götürebilmişti. Ancak yine bir Türk çıktı ve All Star'da yer almayı başardı. Doctor Oz adıyla bilinen ve kendine ait ulusal kanalda yayınlanan bir show programına sahip olan dünyaca ünlü doktorumuz Mehmet Öz! Maçta pek parlak bir performans sergileyemese de onun sayesinde yine Türkiye temsil edilmiş oldu. Eee ne demişler, bir Türk dünyaya bedel! :)))

Şöhretler maçında yer alan diğer şöretlerden bazıları ise: komedi filmleriyle tanıdığımız Jackie Chan'in kankisi Chris Tucker, Dallas Mavericks'in sahibi Mark Cuban, Rap yıldızları Pitbull ve Common, Prison Break izleyenlerin tanıyacağı Michael Rapaport... Koçlar ise Alonzo Mourning ve Earvin 'Magic' Johnson. Maçta özellikle Chirs Tucker'ın eğlenceli hareketleri izleyenleri keyiflendirdi. Ev sahibi Mark Cuban ise oldukça düşük bir şut yüzdesiyle (0/7) bitirdi. Sanırım Nowitzki'yle biraz daha antreman yapması gerekli.

T-Mobile Rookie Challenge & Youth Jam:

Tam 7 yıl üst üste Sophomores, Rookies'e üstünlük sağlıyordu. Kadrolara bakıldığında bu üstünlüğün 8 yıla çıkacağı neredeyse kesin gibi görünüyordu. Ancak Rookies takımı belki de bir süprize imza atarak 140-128 galip gelmeyi başardı. Maça damgasını vuranlar ise 22 sayı ve tam 23 ribaunda imza atan San Antonio Spurs'ün bu sezon takımına fazlasıyla katkı sağlayan oyuncusu DeJuan Blair ve 26 sayı 6 ribaund 5 asist ce 5 top çalmayla yıldızlaşıp Rookie Challenge maçının MVP'si seçilen Sacramento Kings'in yeni yıldızı Tyreke Evans oldular.

Sophomores takımında ise Russell Westbrook'un 40 sayı 5 ribaund 4 asistlik performansı ise takımı için yeterli olmadı. Bu maçta en dikkat çekici özellik ise otoritelerin oldukça zayıf bulduğu 2009 Draft'ından gelen oyunculardan kurulu olan Rookies'in geçen yıl takımlarına oldukça büyük katkı sağlamış ve hatta yıldız olma yolunda ilerleyen 2008 Draft'ından gelen oyunculardan oluşan Sophomores'u yenmesiydi elbette.

Cumartesi Günü:
H.O.R.S.E.:

Katılımcıların sırayla değişik basketler attıkları ve attıkları basketlerin aynı şekilde diğer oyuncular tarafından atılmasının gerektiği ve başarısız atışlarda harf cezası aldıkları yarışma olan HORSE'un Türkçe karşılığı EŞEK. Basketbol oynamış olan herkesin eğlenmek için mutlaka oynadığı bu oyunun yarışmacıları geçen yılın şampiyonu Kevin Durant, NBA'de oynayan ilk İsrail'li olan Omri Casspi ve Celtics'in guardı Rajan Rondo'ydu. Şut yeteneğine dayalı bir yarışma olduğundan ötürü Omri Casspi ve Kevin Durant'in bir adım öne çıkması bekleniyordu ancak Rondo'da küçümsenmeyecek performansıyla göz doldurdu. İlk elenen Omar Casspi olurken yarışmanın uzaması ve yapımcıların reyting endişesi nedeniyle finalde Rondo ile Durant sırayla üçlük atmaya başladılar. Rondo bu sırada herkesi şaşırtarak kendinden beklenmeyecek bir performans gösterdi ve 7 üçlük üst üste attı. Ancak harf avantajına sahip olan Durant, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da EŞEK olmaktan kurtuldu ve oyunun galibi oldu.

Haier Shooting Stars:

Saha içerisinde belirli noktalardan atılan şutları en kısa zamanda başarıyla sokan takımın kazandığı yarışmaya oyuncular bu yıl takım olarak değil bölge olurak katıldılar. Önceki yıllarda 1 tane aynı şehrin takımında olmak kaydıyla 1 tane NBA oyuncusu, 1 tane WNBA oyuncusu ve 1 tane de eski NBA oyuncusu katılıyordu. Bu seneki takımlar: Texas takımı (Kenny Smith, Becky Hammon, Dirk Nowitzki), Los Angeles takımı (Pau Gasol, Marie Ferdinand-Harris, Brent Barry), Sacramento takımı (Tyreke Evans, Nicole Powell, Chris Webber) ve Atlanta takımıydı (Joe Johnson, Angel McCoughtry, Steve Smith). Oyunu rekor denebilecek bir sürede 34.3 saniyede bitiren Texas takımı kazandı.

Taco Bell Skills Challange:

Dribling, pas ve şut yeteneklerinin sergilendiği bu yarışmaya daha önce açıklanmasına rağmen son anda sakatlaığı nedeniyle katılamayan Derrick Rose'un yerine bir önceki gün Rookie Challenge maçında 40 sayı atan Russell Westbrook dahil oldu. Rakipleri ise bu yılın favorisi Steve Nash, All Star maçında bu yıl ilk defa forma giyen Deron Williams ve Millwaukee'nin başarılı guardı Brandon Jennings'di. Beklenildiği gibi finale Williams ve Nash kaldılar. Finalde önce yarışan Nash'in 29.9lük derecesini geçemeyen Williams'ın parkurun sonunda potaya bırakması gereken turnike sırasında Nash'in yaptığı göstermelik blok yarışmanın eğlenceli anlarındandı.

Foot Locker 3-pt Contest:

All Star'da ilk kez 1986 yılında düzenlenen üçlük yarışmasının ilk galibi bir Celtics oyuncusu olan Larry Bird'dü ve All Star bu yıl olduğu gibi yine Dallas'da düzenleniyordu. Tam 24 yıl sonra yeniden Dallas'da düzenlenen All Star yarışmalarında üçlük yarışmasının şampiyonu tıpkı ilk şampiyon Bird gibi bir Celtics oyuncusu olan Paul Pierce oldu. Sezon içinde de tecrübesine rağmen takımının skor yükünü çekebilen yetenekli guard Eddy Curry'nin performansı da son derece etkileyiciydi doğrusu. Ancak gençlik ateşi mi desek yoksa tecrübe farkı mı, Curyy'nin performansı şampiyonluk için yetmedi. Dikkat çeken bir başka durumsa Billups'ın finalde göstermiş olduğu kötü performanstı. Pierce'ı şampiyonluğa taşıyan en önemli unsur ise tüm renkli topları baskete çevirmesi oldu.

Sprite Slam Dunk Contest:

All Star haftasonunun All Star maçından sonra en fazla merakla beklenen yarışması olan smaç yarışmasına bu yıl geçen yılın şampiyonu olan 1.75lik Nate Robinson, üstün sıçrama yeteneğine sahip olan Shannon Brown, Charlotte Bobcats'in yıldızı Gerald Wallace ve bir önceki gece Rookie Challange maçının dvre arasında yapılan küçük eleminasyonla Eric Gordon'ı elemiş olan Raptors'ın çaylağı DeMar DeRozan katıldılar. Geralde Wallace'ın yarışmayı pek ciddiye almamış tavırları ve Shannon Brown'ın beklenmedik basit smaçlarından ötürü elenmeleriyle final turuna Nate Robinson ile DeMar DeRozan kaldılar. DeRozan'ın üst düzey smacını ilk turda finale kalmak için yapmış olması nedeniyle Nate Robinson yeniden smaç şampiyonu oldu ve tarihte bu yarışmayı 3 kez üst üste kazanan ilk isim olmayı başardı. Ancak belirtmek gerek ki Robinson'ın kazandığı ilk şampiyonlukta kurallar farklıydı ve yarışmacılara tanınan 2 dakikalık süre yoktu. Bu fırsattan yararlanmış olan Robinson da son smacını 30 başarısız denemeden sonra yapabilmiş ve şampiyonluğa uzanmıştı ki 2 dakika kuralı bu durumdan etkilinerek koyulmuştur ve bence de çok doğru bir uygulamadır. Bu şampiyonlukla beraber Nate Robinson'ın da şımarıklığı ve antipatikliği bir derece daha aratacaktır eminim.

Pazar Günü
All Star Game:

Ve büyük final! Hem de gerçekten "büyük"! Büyük maç Dallas'ın Amerikan Futbol takımı olan Dallas Cowboys'un yaptırdığı ve ilk kez All Star'da görücüye çıkan Cowboys Staduim'da oynandı. Bir Amerikan Futbolu sahası olarak inşa edilen stadyumun normal kapasitesi 80.000. Ancak Bu özel organizasyon için basketbol sahasına dönüştürülen ve saha içine de ek koltuklar konulan stadyumda dün tam 108.713 kişi vardı. Ve bu sayı bir basketbol maçında ulaşılan en yüksek sayı olmasıyla Guiness Rekorlar Kitabına girmeye hak kazandı. Stadyum anlatmakla bitmez. Öncelikle stadyumlar konusunda çıtayı bir hayli yükseltmiş durumda. Şu anda üst düzey bir stadyum için yaklaşık 50 milyon dolar harcamak gerekirken bu stadyum için tam 1.3 milyar dolar harcanmış. Tam bir dev yapıt veya dev teknoloji ürünü diyebiliriz. Bundan önceki NBA rekoru ise Atlanta Hawks'un o zamanki sahası olan Georgia Dome'a Michael Jordan ve Dominique Wilkins'i izlemeye gelen 62.046 kişiydi. Bu rakam bile bu rekorun ne kadar kırılması zor olduğunu ortaya koyuyor. Stadyumda ilgi çekici başka bir şey ise 6 katlı stadyumun en üst katında oturan seyircilerin maçı dürbünle izleyecek olmalarına zahmet vermeyecek şekilde yapılan, yaklaşık 4 basketbol sahası büyüklüğündeki Full HD (abartmıyorum) ekranlardı. Devre arasında Shakira konserinden önce yapılan fırtına efekti bana TV'den izlememe rağmen gerçekmiş gibi göründüyse ordakilerin neler hissettiğini düşünmek bile istemiyorum açıkçası!

Biraz da maçtan bahsetmeliyiz sanırım:) Maçta Doğu karması Batı karmasına 141-139 üstünlük sağlayarak kazandı. Girişte değindiğim gibi Shaq'sız bir All Star maçı çok yavan geçecekti. Tam güzel smaçlar, harika paslar, muhteşem hareketler illaki izleyecektik ama Shaq'ın maça kattığı renk bir başkaydı. Hele o guard gibi oynayışı veya topu driblingle hücuma taşıması... Bu sefer Howard yaptı aynı şeyi. Sonunda da güzel bir smaçla bitirdi ama taklitler gerçekleri yaşatırlarmış! Büyük üstad Tarkan(!) ne demiş? "Başkası olma kendin ol!"... Shaq'ın haricindeki diğer hayal kırıklığı ise Kobe'nin sakatlığının geçmemiş olmasıydı hiç şüphesiz. Onu oyuncu tanıtımları sırasında üzerindeki o şık hırkayla (gerçekten çok şık bir hırkaydı) görünce biraz daha üzüldüm. LeBron vs. Kobe izlemek ayrı zevkli olurdu. Kobe'nin yokluğunu etkili oyunuyla Carmelo ve Deron Williams hissettirmezken attığı üçlüklerle Billups ve kullandığı isabetli şutlarla ev sahibi Nowitzki bu ikiliye katkı sağladılar. Ancak karşılarında LeBron'un, kenardan gelen Bosh'un ve MVP seçilen Wade'in inanılmaz oyunları vardı.


Maçın ilk yarısı neredeyse sıradan denilebilecek bir maçı andırıyordu. All Star havası yoktu. Aslında bu durum hoşuma da gitmedi değil çünkü All Star maçı dahi olsa biraz müdafa yapmanın gerektiğini düşünüyorum. İlk yarıdan akılda kalan hareketler Dwight Howard'ın kariyerindeki 2. üçlük isabetini bulması, Wade'in camdan pas alarak yaptığı smaç ve Carmelo'nun skorer oyunu oldu. 2. yarıyla beraber bildik All Star maçına döndük ve muhteşem smaçlar, milimetrik paslar, inanılmaz showlar izledik. Özellikle maçın son anları müthiş bir çekişmeye sahne oldu. Deron Williams'ın skorun ve saatin farkında olmadan yaptığı taktik faul heyecanı biraz dindirmiş olsa da oldukça keyifli ve show açısından izleyenleri fazlasıyla tatmin eden bir maç izlediğimiz kanısındayım.


Maç boyunca LeBron'un smaç yarışmasına mutlaka katılması gerektiğini yaptığı smaçlarla bir kez daha anladık. Billups'ın bir önceki gün üçlük yarışmasında hayal kırıklığı yaratmasının yakalayacağı ritme bağlı olduğunu hiç kaçırmadan attığı 5 tane üçlükle farkettik. Ayrıca LeBron'un MVP olacağım diye inatla ilk yarıdaki, Wade ile olan saha içindeki anlaşmasını bir anda silip takımını satmaya başlayacağını da hatırladık. Gerçi LeBron bunu ilk kez yapmıyor. MVP seçildiği 2008 All Star'da da bu şekilde kendisine oynayarak MVP seçilmişti. Bu huyunu değiştirmedikçe hiçbir zaman Kobe'nin düzeyine çıkamayacağını belirtmek lazım. İstatistiklerine yazdırdığı 25 sayı 6 asist 5 ribaund MVP seçilmek için yeterli olamazken Dwayne Wade'in kaydettiği 12/16 gibi yüksek bir yüzdeyle attığı 28 sayı, 11 asist, 6 ribaund, 5 top çalmalık performansı ödülü kendisine getirmeye yetti. 23 sayı ve 10 ribaundla oynayan Chris Bosh ise Doğu takımında göz dolduran diğer bir isimdi.

Sonuç olarak All Star organizasyonunun müthiş bir reklam aracı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 2010 Superbowl'dan sonra ABD'de gelmiş geçmiş en çok izlenen TV programı olması da bu organizasyonun reklam aracı olmasını katmerliyor. Dallas Cowboys'un bu stadyumu yaparken harcadığı 1.3 milyar doları fazlasıyla çıkaracaktır böylelikle. Çünkü maçın, bu stadyumda bu kadar seyirci karşısında oynanması basketbolun dahi önüne geçmiş bulunmakta. Merak ettiğim şey ise acaba dün gece stadyumun geliri ne kadardı? Ve sadece TV reklamlarından ne kadar kar sağlandı?:) Her zaman söylediğim gibi Amerikalılar bu işi iyi biliyorlar...

14 Şubat 2010 Pazar

Gülsek mi Ağlasak mı?


Fenerbahçe - Diyarbakırspor: 1-1 dk 90: Andre Santos...


Bursaspor - Fenerbahçe: 3-1 dk. 90+2: Dani Güiza...


Manisaspor - Fenerbahçe: 2-2 dk. 90+6: Gökhan Ünal...

3 maç üst üste son dakika golleri. Ama sadece 1 tanesinde işe yarıyor. Liderliğin falan gittiği de yok. Ankaraspor'la Fenerbahçe de oynayacak(!) Yine de durum vahim. Toparlanmak gerekiyor...

11 Şubat 2010 Perşembe

İroni


Galatasaray santraforsuz çıktığı maçta "eski" santraforu Necati Ateş'in kaydettiği 2 golle Ziraat Türkiye Kupası'ndan elendi.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Çizgi Romanlı Beyaz Perde

Hollywood, Hollywood olalı gerçekten de bu kadar çok "Based on Comic book" filmini bir arada görmemişti. 2013 yılına kadar takvim bir hayli kabarık. Özellikle benim gibi bu türün hastası olanları çok sıkı bir gelecek bekliyor, belirtmeliyim.
Bu adamlar gerçekten de nasıl pazarlama yapılacağını çok iyi biliyorlar. 2002 yılına kadar çizgi roman temalı filmlerde elle tutulur bir başarı yakalayamayan yapımcımların dönüm noktası oldu Spider-Man. Gişe rekorları kıran filmin ardından her yıl minimum 3 tane çizgi roman uyarlaması aktarıldı beyaz perdeye. Spider-Man'in büyük gişe başarısının ardından 2006'da Batman Begins'in ve 2008'de de Iron-Man'in yakaladığı başarılar, yapımcıların bu konuya daha fazla ağırlık vermesini sağladı diyebiliriz. Nitekim bu ağırlık meyvelerini The Dark Knight ile vermişti. Özellikle 2011'de sinema salonlarında çocukluğumuzun ve hala büyüyemeyenlerin Süper Kahramanlarını sıkça göreceğiz. Çekimlerine başlanılan veya proje aşamasında olan çizgi roman uyarlamalarına bir bakalım:

Dead of Night (2010):

Çizgi roman severlerin adını ezberlediği bir kahramanımızın filmi Dead of Night. Meşhur doğaüstü dedektifimiz Dylan Dog'un macerasını anlatacak olan filmde Superman Returns'ten hatırlayacağımız Brandon Routh, Dylan Dog'u canlandıracak. Peter Stormare, Taye Diggs gibi isimler de filmde yer almakta.

Iron Man 2:

7 Mayıs'ta ülkemizde gösterime girecek olan filmin bekleyeni çok. İlk filmde Iron Man olduğunu basına açıklayan Tony Starks'ın bu filmdeki düşmanı Whiplash olacak. İlk filme oranla kadroyu biraz daha genişletmiş Paramount Pictures. Mickey Rourke, Samuel L. Jackson ve Scarlett Johansson'la genişleyen kadroda ilk filmde Col. Rhodes'u canlandıran Terrence Howard'ın yerine Don Cheadle rol alacak.

The Witchblade (2010):

2001 yılında dizisi de yayınlanan meşhur kadın dedektifimizi Yancy Butler canlandırmıştı TV'de. Gösterim tarihi olarak 2010 denilen ancak halen cast'ı belli olmayan yapım, dedektif Sara Pezzini'nin Witchblade adı verilen, gizli güçlere sahip bilekliğinden aldığı güç ile kötülüğe karşı savaşını anlatıyor. En azından çizgi romanda böyle:) Sara Pezzini rolü için ismi geçen en ciddi aday Jill Wagner. Diğer isimler ise Jennifer Garner ve Kate Beckinsale.

Red Sonja (2010):

1985 yılında ilk kez çekilmiş olan filmde döneminin aranan ismi Brigitte Nielsen, Red Sonja'yı canlandırmış yan rolde de Conan'ın başka bir versiyonunu oynayan Arnold O'na bir hayli yardımcı olmuştu. Dişi Conan'ımızı bu defa Planet Terror'de tek bacağıyla izlediğimiz Rose McGowen canlandıracak. Filmin Yapımında Robert Rodriguez'de görev alıyor.

X-Men: First Class (2010):

"X-Men Origins: Wolverine"de gelecek vaadeeden mutantları kurtaran Profesör Xavier, okulunu kurup onları eğitmeye bu filmde başlayacak. Orjinal kitapta Cyclops'un, Beast'in, Marvel Girl'ün, Angel'ın, Ice-Man'in ana karakterler olduğunu belirtlelim. Filmde ise kimlerin olacağı ve kimlerin rol alacağı henüz netleşmemiş durumda.

30 Days of Night: Dark Days (2010):

İlk filmde Eben'ı kollarında yitiren Stella'nın (ki yeni filmde karakteri Melissa George yerine Kiele Sanchez canlandırıyor) Los Angeles'a gidişinin ardından yine vampirlerimizle yüzleşmesini izleyeceğiz. İlk film kadar karanlık olmasını umut ediyorum...

Thor (2011):

Açıklanan gösterim tarihi 17 Haziran 2011 olan bu Marvel filminde, İskandinav mitlojosinde yer alan "Thor" karakterimiz için adı geçenler arasında Lost'tan da tanıdığımız Josh Holloway nam-ı diğer Sawyer ve Brad Pitt'de yer alıyordu. Ancak yapımcılar pek de isim yapmamış olan Chris Hemsworth'u seçtiler. Bununla beraber yan rollere de Natalie Portman, Samuel L. Jackson ve usta oyuncu Anthony Hopkins gibi ağır topları koyarak dengeyi sağlamış görünüyorlar.

Green Lantern (2011):

DC Comics'in gişede oldukça büyük beklenti içinde olduğu Green Lantern'ı beyaz perdede son zamanlarda süper kahraman rollerinde sık sık rastladığımız Ryan Reynolds canlandıracak. Ülkemizde 2011 yılının 17 Temmuz'unda gösterime girmesi planlanan filmin yönetmen ise Zorro filmlerinin ve Casino Royale'in yönetmeni olan Martin Campbell.


The First Avenger: Captain America (2011):

İlki 1944'te 2.si de 1990'da seyirciyle buluşan Captain America filmlerinden en ilgi çekici olucağı şüphesiz. Yönetmen koltuğunda Wolfman, Jurassic Park 3, Jumanji gibi filmleri yönetmiş ve Star Wars'un eski üçlemesinde görüntü ekibinde yer almış bir isim olan Joe Johnston oturuyor. Captain America olarak düşünülen isimler ise Jensen Ackles ve G.I. Joe'da başarılı bir performans sergilemiş olan Channing Tatum.

The Adventures of Tintin: The Secret of the Unicorn (2011):

Özellikle cast ve crew ekibiyle çok konuşulacak olan filmin gösterim tarihi olarak 23 Aralık 2011 seçilmiş durumda. Yönetmenliğini Steven Spielberg'ün yapacağı filmde Daniel Craig, Simon Pegg, Jaime Bell ve Andy Serkis gibi aranılan isimleri izleyeceğiz.

The Flash (2011):

Uzun zamandır ha çekildi ha çekilecek denen filmin post-production aşamasında olduğu Warner Bros. yetkililerince duyuruldu. Ancak filmin ekibiyle ilgili hiçbir bilgi bulunmamakta. Flash karakteri için düşünülen yegane isim Ryan Reynolds'tu ancak Green Lantern projesinde oynayacak olması bu ihtimali şimdilik olanaksız kılıyor.

Wonder Woman (2011):

Çizgi Roman uyarlamaları arasında başrol için en çok tartışma yaşanan ve kimin oynayacağı halen kestirlemeyen, buna rağmen fazlasıyla taliplisi olan Wonder Woman ilk açıklamalara göre 2009 yazında gösterime girecekti. Başrol için de Megan Fox düşünülüyordu ancak Megan Fox'un Transformers'ta oynayacak olması ve Wonder Woman rolünü kendine yakıştırmaması ile bu plan suya düştü ve film 2011'e ertlendi. Başrol için Jennifer Love Hewitt, Jessica Biel ve hatta Beyonce'nin bile adı geçiyor.

Sin City 2 (2011) ve Sin City 3 (2012):

Sin City'nin çizgi romanın ardından beyaz perdede de büyük bir hayran kitlesinin oluşması Frank Miller'ı 2. ve 3. filmlere yöneltti. Miller, bir üçleme şeklinde olmasını ve her yıl bir filmi gösterime koymayı amaçlıyordu ancak stüdyo ile çıkan anlaşmazlıklardan ötürü ilk film ile devamının arası açıldı. 2. filmde kemik kadroyu (Roasrio Dawson, Michael Clarke Duncan, Clive Owen, Mickey Rourke, Michael Madsen, Jessica Alba ve dahası...) korumakla kalmayıp yanlarına bir de Johnny Depp'i ekliyorlar. 3. film için ise herşey 2. filmin senaryosuna bağlı.

Nick Fury (2012):

Samuel L. Jackson'ı Nick Fury rolünde ilk kez Iron Man'in "credits"inin ardından izlenebilen kısa bir sahnede görmüştük. Tony Stark'a bir iş teklifinde bulunmuştu. Bu yıl içinde gösterime girecek Iron Man 2'de ise daha geniş bir role sahip Nick Fury. Hatta belki de çekilecek olan Thor ve Captain America filmlerinde de izleyebiliriz. 2012 'de ise kendi filmiyle seyirciyle buluşucak. Marvel'ın bir seri haline getirdiği bu filmlerin sondan bir önceki filmi niteliği taşıyor. Son film ise aşağıda...

The Avengers (2012):

Bahsettiğimiz Marvel serisi Spider-Man ile başlamıştı ancak Spider-Man'in The Avengers'ta şimdilik yer almayacağı söyleniyor. Bu yüzden seriyi Hulk filmiyle başlatabiliriz. Hulk, Iron Man, Thor, Captain America, Nick Fury filmlerinin ardından gelecek The Avengers ile muhteşem son yapmayı planlıyor Marvel Comics. Şimdiden Robert Downey Jr., Samuel L. Jackson, Chris Hemsworth, Tom Hiddelston, Don Cheadle, Scarlet Johansson kontrata imzayı atmış durumda. Tek eksik olarak Hulk rolüyle beğeni toplamış olan Edward Norton bulunuyor. 4 Mayıs 2012 yılında ülkemizde gösterime girmesi beklenen film Marvel Comics'in gişede büyük işler yapmasını beklediği bir proje niteliğinde.

Spider-Man 4 (2012):

Geçtiğimiz günlerde ilk 3 filmi yöneten Sam Raimi'nin ve başrol oyuncusu Tobey Maguire'in yeni filmde görev almayacağı duyurulmuştu. Ancak Sony'nin Marvel Comics ile 5 filmlik bir anlaşması bulunmakta ve gişe canavarı olan bir filmi ellerinden kaçırmak istemeyeceklerdir. Zaten yapılan açıklamaya göre 4. filmin 3D olarak 2012 yazında gösterime gireceği doğrulandı. Bunun yanı sıra Sam Raimi'nin boşluğunu "klip yönetmeni" Marc Webb ile doldurdular bile. Önümüzdeki günlerde ise Spider-Man'i kimin canlandıracağını öğrenmemiz muhtemel.

Yeni Superman ve Yeni Batman filmleri:

Superman'in telif hakları konusunda yaşanan anlaşmazlık, Bryan Singer'ın çekeceği ve Brandon Routh'un yeniden kırmızı pelerini giyeceği filmi şimdilik suya düşürmüş durumda. 2008'de "Superman:Man of Steel" adıyla yeni filmin 2011 yılında gösterime gireceği açıklanmıştı ancak önce Singer'ın projeden ayrılması sonrasında Wachowski Kardeşlerin adı geçmiş ve filmin adının "Superman Unleashed" olarak değişeceği konuşulmuştu. Ancak Wachowski kardeşler yaptıkları açıklamada böyle bir anlaşmanın olmadığını dile getirdiler. Warner Bros. ve DC Comics gelmiş geçmiş en çok sevilen Süper Kahramanın yeni filminin belirginleşmesi için telif hakları konusunda yaşanan sıkıntıtnın giderilmesini bekliyorlar.
Batman konusunda ise belirli olan tek şey Christopher Nolan'ın bir üçleme çekmek istemesi. The Dark Knight'ın gelmiş geçmiş en iyi filmler sıralamalarına girmesi, gişede yakaladığı büyük başarı ve Oscar ödüllü bir film olması yeni çekilecek filmin beklentilerini yüksek tutuyor. Bu nedenle de Warner Bros., filmin çekileceği tarihi, oyuncuları ve karakterleri sır gibi saklı tutuyor da olabilir. Yeni macerada yer alacak kötüler arasında ismi en sık geçenler ise Penguin ve the Riddler.

Bu filmler haricinde onlarca film yer alıyor önümüzdeki yıllarda gösterime girecek Çizgi Roman uyarlamaları arasında. Bunlardan bazıları Spawn 2, Aquaman, Judge Dreed, Teenage Mutant Ninja Turtles, Venom, Constantine 2, Silver Surfer, Ant-Man, Shazaam, Lobo, Deadpool, Wolverine 2, Ghost Rider 2, Teen Titans.

daha ayrıntılı bilgi için: iMDB