4 Temmuz 2010 Pazar

Hakkını Verelim Bu Kupayı Sevelim

Herşeyden önce tüm o "zevksiz kupa" sözlerimi geri almayı istiyorum. Maçlar ilerledikçe farkettim ki kupa zevksiz değil aksine çok zevkli geçmekte. Bir çok takım bizlerde hayal kırıklığına yol açtı, futbolu katlettiler dedik, müdafaaların sertliğinden, pozisyonların kısırlığından dem vurduk. Bu durum tamamen kupadan neler beklediğimizle ilişkili. Burdan yola çıkarak size sorum şu: NBA finallerini mi izlemeyi yeğlerdiniz yoksa NBA All-Star maçını mı? All-Star maçını tercih edecek olanların bu kupadan zerre keyif almaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü All-Star maçlarında insanlar olağan dışı smaçlar, uçuk paslar, gerçek üstü hareketler beklerler. Bu beklentileri ise Doğu ve Batı takımlarının defans sertliğini minimum seviyede tutmaları ile mümkün olacaktır elbette. Hatta bazı kimseler vardı ki defansif oyunlardan nefret ettikleri için All-Star maçlarına bayılırlar. Bir de diğer şıkkı değerlendirelim yani NBA finallerini. All-Star maçlarından çok daha farklı olarak müdafaalar sertleşir, şutlar girmez, hücumculardan çok savunma karakterleri ağır basan oyuncular seriye yön verirler. Kısaca potasını kim daha iyi savunursa o takım avantajlıdır da diyebiliriz. Çünkü kimse şampiyonluğu kaybetmek istemez. Ve bana göre basketbolun ruhunu, doğrularını ve hatta "gerçek" güzelliklerini o müdafaası sağlam olan takımlarda görebiliriz. NBA'i yakından takip edenlerin aşina olduğu bir söz vardır hatta: "hücum maç kazandırır, savunma ise şampiyonluk...". Bu değerlendirmeyi Dünya Kupası'na da bire bir uygulayabiliriz. Tamam hunharca eleştirdik bir çok takımı (özellikle de İtalya'yı) ama amaçladıkları tek şey kalelerini korumaktı. Daha önceki postlarda kaç kez tekrarladığıma aldırmadan tekrar yazmak istiyorum 2004'te Yunanistan bu şekilde şampiyon oldu. Bizler kendimizi avuttuk "böyle futbol mu oynanır", "çok çirkin futbol oynuyorlar" diye ama Yunanistan Futbol Federasyonu'nun müzesinde Avrupa Kupası yer almakta. Bu da tek gerçektir. Bu gerçekten yola çıkarsak da takımların öncelikle gol yememeye özen gösterdiklerini mantıklı görmeliyiz. Çünkü bu kupada yarışan 32 takım da som altından olan o kupayı kazanmak istiyor. Günümüz futbol konjonktüründe de gol atmaktan çok gol yememeye özen göstermek gerekiyor. Bu kupaya söveceğimize değişen sistemlere sövmek daha anlaşılır olacaktır kuşkusuz.

Dünya Kupası'nın All-Star maçı şeklinde geçeceğini düşünenleri ise zaman makinesiyle geçmişe davet etmek istiyorum. 2-3-5'li taktikleriyle 1950lerdeki Brezilya takımı size oldukça keyif verecektir dostlar. Veya 1970'lerde yalnızca 2 kupada oynayarak 14 gol atmış olan Gerd Müller'i de izleyebilirsiniz. Geçrek Ronaldo bile (ki bana göre sürekli sakatlanmamış olsaydı şu anda ne Pele ne Maradona ne Messi ne de bir başka futbolcunun adını anıyor olurduk) 4 kupada geçebildi 14 sayısını. Yani kısa kesmek gerekirse All-Star'cıların istedikleri o sıradışı futbol çooook eskilerde kaldı. Bu değişen duruma en iyi iki örnek ise 2002 Dünya Kupası'nın en iyi oyuncusu seçilen Oliver Kahn (bilmeyenler için kendisi kalecidir) ve 2006 yılında dünyada yılın futbolcusu seçilerek tarihte bu ödülü kazanmış olan ilk savunma oyuncusu olan Fabio Cannavaro'dur. Belki de elimizden gelecek en iyi şey bu duruma bir şekilde kanalize olup savunmayı sevmeye başlamak olacaktır. Bu yüzden de yaşamakta olduğumuz kupanın değerini bilmeliyiz diye düşünmekteyim. Sonuçta bu müthiş organizasyon 4 yılda bir defa gerçekleşiyor ve savunma da yapsalar, tüm maçlar penaltılarla da sonuçlansa, yapılan pasların hepsi Daum tipi enine paslar olsa da sevelim bu kupayı. 60 kadar maç izledik ve geldik son 4 maça, hakkını verelim. Bu kupayı sevelim. Çünkü 2014'e kadar başka kupa yok.

Hiç yorum yok: