18 Nisan 2010 Pazar

Fenerbahçeliler Hayata 1-0 Önde Başlarlar


Fenerbahçe - Beşiktaş: 1-0

Ne derler "büyük" futbol adamları?: "Derbilerde sinirlerine hakim olan takım kazanır." İstatistik sayfasında kırmızı kart hanesi daha kabarık olan yine kaybetti derbiyi. Maçtan sonra saygıdeğer yorumcularımız mutlak olarak kırmızı kartları, hakemi ön planda tutacaklar ve yine futbolcuların üzerindeki bu agresifliği ve rakibe saygı duymamalarını falan konuşacaklardır. Ama aynı yorumcularımız oldukça sakin geçen ve ülkemizde alışık olduğumuz bir derbi maçının standartlarının altında kart çıkan Galatasaray - Fenerbahçe derbisinden sonra maçı oldukça sıradan ve sıkıcı olarak nitelendirmişlerdi. Bakalım bu akşamki maç için yorumları ne olacak?!
Gelelim Hüseyin Göçek'e. Aslında niye ona geliyorsam. Ondan önce tüm hakemlere saydırmak gerek ya da direk olarak MHK'ye. Çünkü MHK, nasıl bir beyin yıkama taktiği oluşturmuşsa artık, hakemler saha içerisindeki otoriteyi kartlarına saldırarak sağlamaya çalışıyorlar. Çok klişe olacak ama azcık Premier League izleyin yahu! Olduk olmadık her ikili mücadeleye faul, birazcık sertliğe hemen kart göstermek futbolcular üzerinde otorite kurmayı değil gerginlik yaratmaya yol açıyor ve hala bunun farkında değiller. Zaten ilk sert faulde kartı verdikten sonra diğer bütün müdahalelerde kart vermemek aptallığın daniskası olur değil mi! Aslında belki de bu sayede isim yapmak istiyor da olabilir sayın hakemlerimiz. Ne de olsa maçın önüne geçip futboldan çok kendilerinden bahsettiriyorlar böyle yaparak.

2 paragraf, önce yorumculara soora MHK'ye saydırdıktan sonra gelebildik futbola. 6 maçtır gol yemeyen Fenerbahçe savunması gözlerimi yaşartacak seviyede. Keşke aynı seviyeye Bilica da çıkabilse. Yine saçma sapan bir hareketle yaptırdı penaltısını her zamanki gibi. Zaten maç boyunca bir şeyler yapacağı belliydi canlı bombamızın. Agresiflikle kasaplık arasında ince bir çizgi olduğunun farkına varması onun da standartını üst seviyeye çıkartacaktır eminim. Penaltıyı yaptırdıktan sonra da penaltı noktasını ayağıyla kazması "sıçtık, bari sıvayalım" gibisinden bir hareketti. Kendini bu şekilde affettireceksen Meryem Ana kadar saf olsan dahi affedilmezsin. Bilica'nın yanına İbrahim Kaş'ı ve Ernst'i de koyup Dante'nin dokuz çemberden oluşan cehennemine koymak hatta tam da ortasına yalancıların, sahtekarların ve saygısızların arasına koymak gerek.

2001 yılının 2 Aralık'ını hatırlayalım. Yağmurlu bir hava, çamurlu bir saha. Yine Kadıköydeyiz yine bir Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi. Maçın sonucu 1-2. Fenerbahçe'nin golünü Abdullah, Beşiktaş'ınkileri ise Ronaldo kaydediyor bir tanesi ofsayttan olmak üzere. Hatırlamayanlar için Fenerbahçe'nin evindeki yenilmezlik serisini kaybettiği ve tribünlerimizin Japonya bayrağına benzerliğiyle dikkat çeken ama amacının ve anlattığı şeyin bambaşka olduğu, ortasında kırmızı bir leke olan büyükçe bir beyaz çarşafla tanıştığı maçtı. Çok yaratıcı şu Beşiktaş taraftarı:) Daum ve Denizli o tarihte bugünkü kulübelerinin tam tersinde ve farklı renklerle oturuyorlardı. Kim bilebilirdi ki 9 yıl sonra renklerini takas edeceklerini.
Neyse bugüne dönelim. Aslına bakılırsa oyunun bu şekilde geçeceği kadrolara bakıldığında belliydi. Fenerbahçe'den bahsetmeye gerek yok. Ne de olsa her derbide aynı anlayışla sahaya çıkıyorlar. Kapan, pas yap, erken gol bulursan bu taktiği 90 dakikaya yaymaya çalış. Burada önemli olan Beşiktaş'ın hücum planıydı. Ancak Mustafa Denizli bırakın hücum planını, bir hücumu düşünmekten dahi uzak bir kadroyla çıkmayı seçti. Orta sahada defansif karakterli Fink ve Ernst'i seçerken, onların hemen arkasında Toraman'ı Alex'e markaja vermiş, sol kanada da bekten bozma genç İsmail Köybaşı'yı koyarak 7,5 defansif özellikli futbolcuyla maça başlamıştı. Fenerbahçe de artık karakteristik bir özelliği haline getirdiği ön alanda baskı oluşturarak henüz ilk pozisyonda golü bulup öne geçti. Geri kalan bölümde de kapanarak ve Bilica'nın saçma bir hareket yapmamasına dua ederek -ki işe yaramadı- oyunu bitirdi.
Bu sonuçla Beşiktaş şampiyonluğa hoşçakal demek zorunda kaldı. Şu da bir gerçek ki Beşitaş geçen yıl şampiyon olduğunda da çok farklı bir taktikle ya da performansla oynamıyordu. Bu yılki tek fark işin içinde büyük ve dirençli takımların olması. Fenerbahçe'de ise şampiyonluk şarkıları söylenmeye başladı maç sonunda. Konfeti şovları, oyuncuların taraftara tezahürat yaptırması falan... Bakıyorum da puan durumuna, halen 2. sırada olan bir takım için henüz erken gibime geliyor bu tip kutlamalar. Ki liderin cebinde kesin bir 3 puanı olduğunu da hesaba katarsak bitmiş olan hiç bir şey yok ortada. Fenerbahçeliler için en acı olan ise haftaya Galatasaray'ın Bursa'yı mağlup etmesini bekleyecek olmaları hiç şüphesiz. Bir gün herkes Galatasaraylı mı oluyor ne? :)

Hiç yorum yok: